İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Başkan Gül; her anlamda sulh dedi…

Hatay Sanayici ışadamları Derneği (HASıAD) Başkanı Gülay Gül, hizmet sektörü ile kalkınmaya çalışan ülkelerin, ekonomik krizde ilk batan ülkeler olduğuna dikkati çekti.
Başkan Gül, Merkez Bankası’nın Antakya’da düzenlediği toplantıda, şunları ifade etti:
 
“ABD Merkez Bankası tarafından yapılan açıklamaların,  Dünya’da ve ülkemizde yansımaları sonucu oluşacak yeni dönemde,  Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası temsilcileriyle bir araya gelerek bu gün burada yapacağımız toplantıda ekonomimizin gidişatı,  şirketlerimiz ve sektörlerdeki gelişme ve sorunları hakkındaki düşüncelerimizin ve beklentilerimizin para politikası yapım sürecinde girdi olarak değerlendirilmesi bizce büyük önem arz etmektedir.”
 
Hatay Sanayici ışadamları Derneği (HASıAD) Başkanı Gülay Gül,  açıklamalarına şöyle devam etti: 
“Bilindiği üzere Türkiye, son yıllarda ekonomi büyümesini daha çok işalata dayandırmış, borçlanarak tüketim yolunu ön planda tutmuş,  içteki dinamizmi de ınşaat sektörüne dayandırmıştır. Paranın bol olduğu dönemlerde, sanayileşmede gereken atılımı yapamamış,  katma değer yaratamamış,  orta gelir tuzağına yakalanmış, işsizlik büyük boyutlarda seyretmiş ve maalesef cari açık sürekli risk unsuru olarak kalmıştır.
 
2003-2012 döneminde oluşan 337 milyar dolar dış borç stokunun  % 70 i, borç yaratan yabancı sermaye olarak gelmiştir. Doğrudan yabancı sermaye girişi ise 122.8 milyar dolar olmuştur. Bunun  % 18 i gayrimenkul, %32 si finans, % 24 ü hizmet, % 26 sı ise sanayi yatırımı şeklinde gerçekleşmiştir.
 
Sanayi yatırımlarının çoğu da, özelleştirme kapsamında ya var olanın satın alınması veya da yeni yatırım yerine mevcut arsaların değerlendirilmesine yönelik gerçekleşmiştir.
Dünyadaki son gelişmeler, gelişmekte olan ülkeler ekonomisinde para çıkışlarının yaşanacağını,  aşırı dış borçlanmalarının özel sektörde sıkıntı yaratacağını, doların ve faizlerin yükseleceğini ve enflasyonda yukarı trendte hareketler olacağını göstermektedir.
 
Reel anlamda,  ülkemizin ekonomisinin üretken bir ekonomiye dönüşebilmesi için, üretim ve ihracatın katma değer yaratarak istihdam üzerinde olumlu etki yapması,  ileri teknoloji ürün üretebilmesi ve dolayısı ile cari açığını kapatılabilmesi için yapılması gereken en önemli hamlelerden birinin; ‘dolara müdahale edilmemesi ve serbest bırakılmasıdır’ diye düşünmekteyiz.”
 
TüRK LıRASININ GERçEK DEğERıNı BULMASI
 
Konuşmasında “Her ne kadar reel kurun, hammadde maliyetlerini artıracak ve enflasyonda kıpırdamalar yaratacak etkisi olsa da; sanal ekonomi yerine gerçek ekonomiye kavuşmamız,   bizlerin ileriye dönük planlarımızda daha bilinçli adımlar atmamızı sağlayarak Türkiye ekonomisini üretken bir yapıya dönüştüreceğine inanıyoruz.
Doların serbest bırakılması ve Türk Lirasının gerçek değerini bulması; üretim, istihdam ve turizm sektörleri üzerinde de olumlu etkiler yaratacaktır.
 
Gerçek o ki; ekonomimizin mevcut programda sağlıklı büyümesini gerçekleştirmesi mümkün değildir. şöyle ki AB ülkelerinden Almanya, üretim üssü olarak ekonomisini ayakta tutan ülkelerin başındadır. Oysa hizmet sektörü ile kalkınmaya çalışan ülkeler, ekonomik krizde ilk batan ülkeler olmuştur.” ıfadelerine yer veren Hatay Sanayici ışadamları Derneği (HASıAD) Başkanı Gülay Gül, şöyle devam etti:
 
BüYüME BERABERıNDE KALKINMAYI GETıRıR
 
“Büyüme, beraberinde kalkınmayı ve gelir dağılımını getirmiyorsa;  geniş halk kitlelerinde sosyal patlamayı beraberinde getireceği açıktır.
 
Bu anlamda,  ilimizin genel durumunu değerlendirdiğimizde kısaca diyebiliriz ki;  Ortadoğu ülkeleri ve özellikle gelişen Suriye olayları, sosyal sıkıntılarla birlikte ekonomik anlamda bölgemizin lokomotif sektörleri olan uluslararası nakliye sektörünü bitme noktasına getirmiş, başta tarımsal ürünlerde olmak üzere ihracatçılarımızın artan maliyetleri yüzünden rekabet güçleriyle birlikte pazarlarını kaybetmiş, turizm sektörü tamamen durma noktasına gelmiş, tarım ve sanayi sektörünü ise,  yatırım yapılamaz bir sektörler durumuna getirmiştir.
Biz iş insanları olarak diyoruz ki; ülkemizin ve dolayısı ile ilimizin kalkınmasına yönelik hedeflerimiz çok büyük. çünkü biliyoruz ki; ekonomik kalkınmanın ve istikrarın olmadığı yerde sosyal huzurdan, sosyal barıştan bahsetmemiz mümkün değildir. Ve inanıyoruz ki; hedeflerimize ulaşabilmemiz için gerek ulusal gerekse uluslar arası ekonomik politikalarımızın bağımsız, uzun vadeli ve istikrarlı olması zorunludur. Bu konuda bize düşen sorumluluğun bilinciyle sosyal anlamda da,  ekonomik anlamda da  ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ diyoruz.”
 
 
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın,  reel sektörün yaşadığı sorunları daha iyi anlamak ve nabzını ölçmek üzere, şirketlerin üst düzey yöneticileri ile yüz yüze  görüşmelere dayalı başlatmış olduğu çalışma kapsamında; HASıAD Hatay Sanayici ve ışadamları Derneği üye şirket Yöneticileri ile ekonominin gidişatı, şirket ve sektördeki gelişme ve sorunları hakkındaki düşünceleri ve beklentileri sistematik olarak derlenerek para politikası yapım sürecinde girdi olarak değerlendirilmesi  planlanan toplantı Savon Otel Toplantı  salonunda gerçekleştirildi.  Toplantıya, değişik sektörlerde faaliyet gösteren HASıAD üyesi  firma temsilcileri,  sorunlarını paylaşarak acil çözüm beklentileri olduğunu belirttiler.
 
Toplantıda Konuşma Yapan Hatay Sanayici ve işadamları Derneği (HASıAD) Yönetim Kurulu Başkanı Gülay Gül’ün konuya ilişkin yaptığı konuşmasında düşüncelerini şöyle dile getirdi:
“ABD Merkez Bankası tarafından yapılan açıklamaların,  Dünya’da ve ülkemizde yansımaları sonucu oluşacak yeni dönemde,  Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası temsilcileriyle bir araya gelerek burada yapacağımız toplantıda ekonomimizin gidişatı,  şirketlerimiz ve sektörlerdeki gelişme ve sorunları hakkındaki düşüncelerimizin ve beklentilerimizin para politikası yapım sürecinde girdi olarak değerlendirilmesi bizce büyük önem arz etmektedir.
 
Bilindiği üzere Türkiye, son yıllarda ekonomi büyümesini daha çok işalata dayandırmış, borçlanarak tüketim yolunu ön planda tutmuş,  içteki dinamizmi de ınşaat sektörüne dayandırmıştır.  Paranın bol olduğu dönemlerde, sanayileşmede gereken atılımı yapamamış,  katma değer yaratamamış,  orta gelir tuzağına yakalanmış, işsizlik büyük boyutlarda seyretmiş ve maalesef cari açık sürekli risk unsuru olarak kalmıştır.
2003-2012 döneminde oluşan 337 milyar dolar dış borç stokunun  % 70 i,   borç yaratan yabancı sermaye olarak gelmiştir. Doğrudan yabancı sermaye girişi ise 122.8 milyar dolar olmuştur. Bunun  % 18 i gayrimenkul, %32 si finans, % 24 ü hizmet,  % 26 sı ise sanayi yatırımı şeklinde gerçekleşmiştir.
 
Sanayi yatırımlarının çoğu da, özelleştirme kapsamında ya var olanın satın alınması veya yeni yatırım yerine mevcut arsaların değerlendirilmesine yönelik gerçekleşmiştir.
Dünyadaki son gelişmeler, gelişmekte olan ülkeler ekonomisinde para çıkışlarının yaşanacağını,  aşırı dış borçlanmaların özel sektörde sıkıntı yaratacağını, doların ve faizlerin yükseleceğini ve enflasyonda yukarı trendte hareketler olacağını göstermektedir.
 
Reel anlamda,  ülkemizin ekonomisinin üretken bir ekonomiye dönüşebilmesi için, üretim ve ihracatın katma değer yaratarak istihdam üzerinde olumlu etki yapması,  ileri teknoloji ürün üretebilmesi ve dolayısı ile cari açığını kapatılabilmesi için yapılması gereken en önemli hamlelerden birinin; “Paralara müdahale edilmemesi ve serbest bırakılmasıdır” diye düşünmekteyiz.
Her ne kadar reel kurun, hammadde maliyetlerini artıracak ve enflasyonda kıpırdamalar yaratacak etkisi olsa da;  sanal ekonomi yerine gerçek ekonomiye kavuşmamız,   bizlerin ileriye dönük planlarımızda daha bilinçli adımlar atmamızı sağlayarak Türkiye ekonomisini üretken bir yapıya dönüştüreceğine inanıyoruz.
Doların serbest bırakılması ve Türk Lirasının gerçek değerini bulması;  üretim, istihdam ve turizm sektörleri üzerinde de olumlu etkiler yaratacaktır.
 
Gerçek o ki;  ekonomimizin mevcut programda sağlıklı büyümesini gerçekleştirmesi mümkün değildir. şöyle ki AB ülkelerinden Almanya, üretim üssü olarak ekonomisini ayakta tutan ülkelerin başındadır. Oysa hizmet sektörü ile kalkınmaya çalışan ülkeler,  ekonomik krizde ilk batan ülkeler olmuştur.
 
Büyüme, beraberinde kalkınmayı ve gelir dağılımını getirmiyorsa;  geniş halk kitlelerinde sosyal patlamayı beraberinde getireceği açıktır.
Bu anlamda,  ilimizin genel durumunu değerlendirdiğimizde kısaca diyebiliriz ki;  Ortadoğu ülkeleri ve özellikle gelişen Suriye olayları, sosyal sıkıntılarla birlikte ekonomik anlamda bölgemizin lokomotif sektörleri olan uluslararası nakliye sektörünü bitme noktasına getirmiş, başta tarımsal ürünlerde olmak üzere ihracatçılarımızın artan maliyetleri yüzünden rekabet güçleriyle birlikte pazarlarını kaybetmiş, turizm sektörü tamamen durma noktasına gelmiş, tarım ve sanayi sektörünü ise,  yatırım yapılamaz bir sektörler durumuna getirmiştir.
 
Biz iş insanları olarak diyoruz ki; ülkemizin ve dolayısı ile ilimizin kalkınmasına yönelik hedeflerimiz çok büyük! çünkü biliyoruz ki;  ekonomik kalkınmanın ve istikrarın olmadığı yerde sosyal huzurdan, sosyal barıştan bahsetmemiz mümkün değildir. Ve inanıyoruz ki; hedeflerimize ulaşabilmemiz için gerek ulusal gerekse uluslar arası ekonomik politikalarımızın bağımsız, uzun vadeli ve istikrarlı olması zorunludur. Bu konuda bize düşen sorumluluğun bilinciyle sosyal anlamda da,  ekonomik anlamda da  “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” diyoruz.”

 

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir