Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Atilla Sertel, haklarını kaybeden basın çalışanlarının, tek ses ve tek yürek olarak gidişata son verilmesi çağırısında bulundu.10 Ocak çalışan Gazeteciler günü dolayısıyla yayınladığı mesajında, toplumun her kesiminin sesini yansıtan basının aynı duyarlılığı kaybedilmiş haklarına karşı da göstermesi gerektiğini savunan Atilla Sertel, açıklamasını şöyle sürdürdü:
Bugün, Türk basın tarihine bir milat olarak geçen 10 Ocak çalışan Gazeteciler Günü’nün 50’nci yılı. Gazetecilerin ağır koşullarda çalışmasına son vermek adına 10 Ocak 1961’de büyük bir adım atıldı. Yarım asır önce “çalışan Gazeteciler Bayramı” olarak kutlanmaya başlayan bu önemli gün, 1972 yılından bu yana da bayram olma niteliğini kaybederek “çalışan Gazeteciler Günü”ne dönüştü. 12 Mart darbesi ile anayasal hakların bir çoğunda olduğu gibi, gazeteciler de kazanılmış bir çok haktan yoksun kaldı. Bu nedenle çalışan gazetecilerin bayramı yalnızca 11 yıl sürdü.50 yıl önce 10 Ocak 1961’de yürürlüğe giren 212 Sayılı Yasa ile gazetecilere sağlanan kıdem hakkı, gazetelerin kapanması durumunda tazminat ödenmesi, istifa eden gazeteciye kıdem tazminatı verilmesi, maaşının peşin ödenmesi, gece çalışanlara haftada iki gün izin hakkı tanınması, kar eden gazetelerin gazetecilere her yıl bir maaş ikramiye vermesi, maaş ödemelerinin gecikmesinde her gün için yüzde 5 faiz uygulanması gibi pek çok önemli hakların hemen hepsi bugün mazide kaldı.
Bu hakların kaybedilmesinde sendikalarına sahip çıkmayarak bir gün içinde istifalarını sunan gazetecilerin de doğru yapmadıkları bugün ortaya çıkmaktadır.Ağır çalışma koşulları altında bulunan gazetecilerin yıllardır verdiği hayat mücadelesinin yanına kaybedilen sosyal hakların geri kazanılması yönünde verilen mücadele de eklendi. Bu mücadeleyi gazeteciler birlikte sürdürmezse sonuç alınamaz’.
TEKNOLOJı ıLERLEDıKçE GAZETECıLER SOSYAL GüVENCEDEN YOKSUN KALIYOR
Atilla Sertel, gazete patronlarının gazetecilik dışında çok farklı sektörlerde faaliyet gösterdikleri için, gazetelerin her tür baskıya açık geldi geldiklerinin altını çizerken, meslektaşlarına şöyle seslendi:
“Saygıdeğer Meslektaşlarım,özellikle son yıllarda Türk medyası için ekonomik ve ifade özgürlüğü anlamında bir geriye gidiş başladığını görüyor, yaşıyoruz.
Teknolojik gelişimle birlikte gazetecilik ilerledi ancak gazeteciler ekonomik açıdan, sendikal haklar açısından, sosyal güvence açısından da geriledi. Teknoloji geliştikçe, birden fazla işi tek bir kişiye yaptırarak maliyeti düşürmeye çalışan medya patronları çoğaldı.Salt basın olarak faaliyet göstermekten çıkarak holdingleşen medyamızdaki değişimler dikkat çekici boyuta geldi. Gazetecilik dışında çok farklı sektörlerde de faaliyet gösteren gazete patronlarının bu yumuşak karnı sayesinde gazeteler her türlü baskıya açık hale geldi.öte yandan bugün çok büyük medya kuruluşlarının küçülme kararı aldığını veya satış sürecinde olduğunu biliyoruz. Alıcılarla yuvarlak masa etrafında yapılan pazarlıklar sürüyor. Medyadaki bu el değiştirmeler bir taraftan yandaş, zorundaş gibi kavramlar etrafında gruplaşmalara yol açarken diğer taraftan çalışan gazetecilerin işsiz kalma korkusu, mesleki tedirginliği, gelecek kaygıları ve buna paralel olarak da otosansür uygulamalarının her geçen gün artmasına zemin hazırladı. Gazetecinin gelecek kaygısı olmayacak, yarınından endişe etmeyecek ki kendi kendine otosansür uygulamadan işini layıkıyla yapabilsin.
Bütün bu sorunların çıkış noktası da geçmişteki bazı hakların kaybedilerek, sendikal haklardan, toplu sözleşmelerden, sosyal güvenceden yoksun hale gelinmesidir. Bugün devletin ajansı olan Anadolu Ajansı dışında basında sendika olmaması ve sendikal hakların kullanılmasının önünde ciddi engeller bulunması gazete ve gazetecileri kısır bir döngünün içine sokmaktadır. Biz bu noktada kanun yapıcı olarak Meclis’e büyük görevler düştüğünün altını bir kez daha çiziyor, kaybedilen hakların geri verilmesini talep ediyoruz. Diğer taraftan basınımız, değişik kesimlerin hak ihlalleri ortaya çıktığı zaman gereken ilgiyi gösteriyor ama kendi çalıştırdıklarının hak ihlalleri söz konusu olduğunda ise tam bir sessizliğe gömülüyorlar. Dolayısıyla toplumun her kesiminin sesini yansıtan basınımızın aynı duyarlılığı kaybedilmiş haklarına karşı da göstermesini diliyoruz. Tek ses, tek yürek olarak bu gidişata bir son verilmesini arzu ediyoruz’.
MUSTAFA BALBAY VE TUNCAY öZKAN HALEN CEZAEVıNDE
Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Atilla Sertel, gazeteciler aleyhinde açılan davalara da dikkat çektiği mesajının sonunda şu görüşlere yer verdi:’Gazetecilere yönelik açılan davalardaki artışlar, tutuklanmalar, ifade özgürlüğü raporları gibi özellikle son dönemde yaşanan olumsuz gelişmeleri büyük bir kaygıyla izliyoruz. Türkiye’de gazetelerin sendikal haklarının olmadığı oldurulmadığı, iş güvencelerinin olmadığı oldurulmadığı ortamda gazeteciler kendilerini özgür hissedemiyor. ıfade özgürlüğü de bu sorunlardan bir tanesi. ıfade özgürlüğünün teminat noktasında gelişmelerin de olacağını bekliyoruz. Türkiye’de yazdığı için yargılanmayacak, cezaevine atılmayacak bir ortamın mücadelesi içindeyiz.çünkü bugün 50 gazeteci cezaevinde, uzun tutukluluk süreci “ön infaz”a dönüşmüş durumda, gazeteciler hakkında 5 bin soruşturma yürütülüyor, 2 bin dava açıldı. Böyle bir ortamda ifade özgürlüğünden, demokrasiden söz etmemiz ne kadar mümkündür?
Meslektaşlarımız bu yılı da ailelerinden, sevdiklerinden ve mesleklerinden uzak karşıladı. Cemiyetimiz üyesi gazeteci-yazar Mustafa Balbay 676, gazeteci Tuncay özkan ise 747 gündür cezaevinde. Meslek örgütleri olarak her platformda meslektaşlarımızın tutuksuz yargılanmasını talep ederken, 31 Aralık tarihinde CMK’nın 102. maddesinde yapılan değişiklikle tutuklu gazetecilere adeta tahliye yolu kapatıldı.
102. maddede yapılan değişiklikle tutukluluk süreleri ağır cezada 5, terör ve çetede 10 yılla sınırlandı. Karar kapsamında 37 cinayet, 26 terör suçlusu tahliye oldu. Tahliyeler devam ediyor. Eli kanlı katiller, cana kıyanlar, çeteciler, mafya babaları dışarı salıverilirken, eli kalem tutan, okuyan, yazan, aydınlatan, bu ülkenin çağdaş yüzünü temsil eden gazetecilere ise 10 yıllık bir kilit vuruldu.
Tutuklama istisnai bir yargılama önlemi olarak kullanılması gerekirken bu gün bir “peşin cezalandırma” haline dönüştürüldü. Hukukçular, devletin makul sürede karar verme görevini yerine getiremediği için bunun sonuçlarının şüpheli ya da sanığa yüklenemeyeceğini belirtiyor. Ancak günümüz Türkiye’sinde bütün kavramlar, savlar birer birer yıkılıyor.
Türkiye Gazeteciler Federasyonu olarak, ülkemizde Avrupa ınsan Hakları Sözleşmesi’nin ve genel olarak gelişmiş demokrasilerin kabul ettiği ölçütlere uygun iletişim (ifade, basın) özgürlüğüne ulaşıncaya kadar görevimize, mücadelemize devam edeceğiz. Meslektaşlarımızın daha iyi koşullarda çalışması adına, kaybedilmiş hakların geri kazanımı için sesimizi her platformda yükselteceğiz. Bu mücadeleyi sürdürürken her zamankinden daha çok tek ses olmaya, birlik beraberliğe ihtiyacımız olduğunu bir kez daha vurguluyor, tüm basın emekçilerinin 10 Ocak çalışan Gazeteciler Günü’nü bir “Mücadele Günü” olarak kutluyorum’.
Bu gidişata son vermeliyiz
Daha fazla HatayHatay kategorisinden daha fazla yazı »
İlk yorum yapan siz olun