İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ıMO Gölcük’te yürüdü…

ınşaat Mühendisleri Odası şube Başkanı Cihat Mazmanoğlu’nun katılımıyla 17 Ağustos’ta Gölcük’te yapılan “Depreme Duyarlılık Yürüyüşü’nde” ınşaat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Serdar Sarp’ın yaptığı konuşma şöyledir…
 
ınşaat Mühendisleri Odası adına, yüz binlerce inşaat mühendisi adına sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
 
ınşaat mühendisleri 17 Ağustos Marmara depreminin yıldönümünde bölge halkının acısını paylaşmak, dertlerine ortak olmak, sorunlarına çare bulmak için Gölcük’teler. Geçen sene de buradaydılar; sorunlar çözülmezse, geleceğe güvenle bakacak adımlar atılmazsa, gelecek sene de burada olacaklar; şimdiye kadar ısrarla ve azimle savundukları görüşlerini, ileri sürdükleri taleplerini, bıkıp usanmadan sonsuza kadar dile getirecekler.
 
Ta ki güvenli, sağlıklı yapılar üretilinceye kadar. şu nokta açık ki; burada gördüğümüz misafirperverlik, dayanışma duygusu, yardımlaşma ihtiyacı, sıcaklık bizlere sorumluluklarımızı ve ödevlerimizi bir kez hatırlatmakta, burada dile gelen ihtiyaç ve talepler mesleki alanımızı düzenlerken yol göstericimiz olmaktadır. Güne özel duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmadan önce, misafirperverliğiniz için teşekkür ediyorum. Bu anma etkinliğin düzenlemesinde emeği geçen tüm kurum ve kuruluşlara da teşekkür etmem gerekiyor.
 
Bölge halkının yaşadığı büyük trajedi, insanlığınızı, sıcaklığınızı çoğaltmış, sağ olun, var olun. Biliyorsunuz geçen sene de buraya geldik. şiarımız unutmamak, unutturmamaktı. Ne yazık ki Türkiye, acılardan yeteri kadar ders çıkartmayan, acılara neden olan olayları çabuk unutan bir ülke. Toplumsal refleksimiz daha çok hatırlamama üzerine odaklanmış durumda. Bu, biraz da siyasi iktidarlar tarafından dayatılıyor bizlere. çünkü unutmak, istememe, talep etmeme sonucunu doğuruyor ve bu sayede sorumluluğunu yerine getirmeyen siyasi iktidarların elleri rahatlıyor; verilen sözler unutuluyor, vaatler sumen altı ediliyor.
 
Acıların yaşanmamış sayılması, ihtiyaçların görmezden gelinmesi; işte ülkemizin siyasal-kültürel ortamını tarif ediyor. Kaderci bir yönümüz var ve ne yazık ki bireylerin ve siyasi iktidarların sorumluluğu dâhilinde ortaya çıkan zafiyeti, kaderciliğin bağışlayıcı şemsiyesi altına çekmekte çok mahiriz. Gelişmiş ülkeler yaşam standardını yükseltmekte mahir, biz ise insanımıza acı çektirmekte. Olumsuzlukları gidereceğimiz yerde, “zaman her şeyin ilacıdır” diyerek can güvenliğimizi kaderciliğe teslim etmekte de kimse elimize su dökemiyor. 1999 depremlerinden bu yana, depremin vurduğu kentlerde yaşayan insanlarımız, sizler buna defalarca tanık olmadınız mı?
 
Bir doğa olayı olan depremin doğal afete dönüşmemesi için, meslek içi düzenlemelere giden, yetkinleşmeye ve eğitime ağırlık veren, mevzuat değişiklikleri üzerine ayrıntılı çalışmalar yapan, kamu kurumları tarafından gerçekleştirilen çalışmalara katkı sunan inşaat mühendisleri buna tanık değil mi? Verilen ve tutulmayan sözlerin tanığı olan bizler, sizlerin karşında bir kez daha, bir taraftan kamuoyunu bilgilendiriyor ve siyasi iktidarı verdiği sözleri tutmaya çağırıyoruz. 1999 depremlerinin üzerinden 10 yıl geçmiş olmasına rağmen, kayda değer adım atmayan siyasi iktidara diyoruz ki, önlem almak için, güvenli yapı üretmek için daha ne bekliyorsunuz? Daha kaç insanımızın ölmesi, daha kaç ocağın sönmesi sizi harekete geçirecektir?
 
ınşaat mühendisleri, güvenli ve sağlıklı yapı üretmenin yolunun yapı denetim sisteminden geçtiğine inanmakta, bu yönde çalışmalar yapmakta, bu çalışmaları ilgili kamu kurumları ile paylaşmaktadır. Burada ayrıntılarına girmeyeceğim ama Yapı Denetim Yasası ile ilgili asıl dikkat çektiğimiz nokta, yasanın zaaflı ve eksik yönlerinden arındırılması, topraklarının yüzde 96’sının deprem kuşağı olduğu ülkemizde 19 pilot il uygulamasının kaldırılarak, tüm ülke geneline yayılması olduğu halde, bu talebin karşılık bulmamasını anlayamıyoruz, anlamamız da mümkün görünmüyor.
 
çünkü biz hiçbir bahane arkasına sığınılmadan gereklerin yapılmasını, güçlendirme çalışmalarının tamamlanmasını, yapı denetim sisteminin nitelikli hale getirilmesini istiyoruz. Bunu kendimiz için, insanımız için, acılı coğrafya için istiyoruz. Geçen sene de burada aynı konulara temas etmiş ve 1999 depreminin simgesi olan “sesimizi duyan var mı” cümlesiyle konuşmamızı sonlandırmıştık. Ne yazık ki sesimizi duyan olmadı; kulaklar kapatıldı, talepler duyulmadı; Gölcük’te bir araya gelen binler görmezden gelindi.
 
Yine ne yazık ki boşa geçirilen bir yıl oldu. 1999 depremlerinden bu yana ancak bir arpa boyu yol alınabildi. Bu kadar yol, bizim geleceğe güvenli bakmamızı sağlamaktan oldukça uzaktır. Bakınız; Türkiye’nin mevcut durumu vahimdir. Ancak bu vahim tabloya rağmen vurdumduymazlık devam etmekte, olası bir depremde adeta felakete davetiye çıkartılmaktadır. TüıK verilerine göre: ülkemizdeki konutların yüzde 40’ı kaçak ya da ruhsatsızdır. 15 milyon civarında olduğu tahmin edilen bina stokunun yüzde 10’unun yenilenmesi, yüzde 30’unun onarılması gerekmektedir.
 
Konutların yüzde 40’ıoturulabilir olmaktan uzaktır. Bütün bu verilerin anlamı açıktır: Olası bir deprem kaçınılmaz olarak afete dönüşecektir. Bu veriler, pek çok yapıda güçlendirme veya yenileme çalışması yapılması gerekliliğini de gözler önüne sermektedir. ıSMEP (ıstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi) çalışmaları çerçevesinde ortaya çıkan tablo, okulların, kreşlerin, yurtların ve toplu kullanım alanlarının can güvenliği açısından açık tehdit oluşturduğunu göstermektedir. ıSMEP’in Temmuz 2009 durum raporuna göre; 24 hastaneden 2’si, 8 poliklinikten biri, 663 okuldan 230’u güçlendirilmiştir.
 
Aynı şekilde Milli Eğitim Bakanlığı Yatırım ve Tesisler Genel Müdürlüğü’nün, Nisan 2007’de açıkladığı rapora göre; ülke genelinde MEB’e bağlı okulların toplam 240 milyon metrekare kullanım alanı bulunmaktadır ve 120 milyon metrekarelik alanda güçlendirme çalışması yapılması gerekmektedir. Güçlendirme için yaklaşık 15 milyar YTL bir paraya ihtiyaç duyulmaktadır ki, bu paranın bütçe içinde karşılığının olmadığı da belirtilmektedir. Bütün bu rakamlar can güvenliği konusunun önemli bir sorun olarak varlığını sürdürdüğünü göstermektedir.
 
çünkü güçlendirme çalışmaları yetersizdir. Yetersizliğin bir başka göstergesi de Bayındırlık ve ıskân Bakanlığı’nın güçlendirme çalışmaları ile hazırladığı verilerdir. Verilere göre; okul, hastane ve benzeri 77 bin 522 kamu binasından ancak 764’ünün güçlendirilmesi tamamlanmıştır. 32 bin 432 okul binasından 276’sı, 9 bin 503 hastaneden 55’i güçlendirilmiştir. Mevcut yapı stoku ile güçlendirilenler arasındaki uçurum, ne yazık ki çok derindir ve bu, nasıl bir riskle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
 
Riskin derecesini, ilgili kurumların bina envanterine sahip olmaması artırmaktadır. Ne yazık ki kamu kurumları, toplamda kaç binanın güçlendirilmesi gerektiğini ve kaçının güçlendirildiğini bilmemekte, kurumlar arasında eşgüdüm bir yana bilgi paylaşımında bile ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Yetersiz bilgi, kamu kurumları arasındaki eşgüdüm yokluğu bizleri açıkçası tedirgin etmektedir. Bu duruma bir an önce son verilmeli; toplam bina envanteri ile birlikte güçlendirilmesi gereken binalar tespit edilmeli, bütçe karşılığı bulunarak çalışmalar ivedilikle tamamlanmalıdır.
 
Güçlendirme çalışmaları tamamlanmayıp bir taraftan da yapı denetim sistemi gerektiği ölçüde devreye alınmazsa, hem bugünümüzün hem de geleceğimizin töhmet altında kalacağı bilinmelidir. 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası 13 Temmuz 2001 tarihinde yürürlüğe girmiş ancak, alelacele ve ilgili kurumlara, üniversitelere, meslek odalarına danışılmadan hazırlandığı için, sorunu çözmek bir yana kendisi sorun olarak gündemdeki yerini almıştır. ıMO’nun yasa ile ilgili hassasiyeti, yasanın bizzat öneminden kaynaklanmaktadır. Depremle ilgili hemen her konunun ayrı bir önemi bulunmaktadır ancak yapı denetimine ayrı bir vurgu yapılması zorunluluktur. çünkü güçlendirme ve benzeri çalışmalar mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi sonucu doğuracaktır ama yapı denetimi, gelecekte aynı sorunların ortaya çıkmasını önleyecek, güvenli yapıların üretilmesini sağlayacaktır.
 
Açık ki, Yapı Denetim Yasası’nda gerekli değişiklikler, ihtiyaç olan düzenlemeler yapılmaz, mevcut yasada zafiyete yol açan özellikler bertaraf edilmezse, on yıl sonra aynı sorunlarla karşı karşıya kalınacak, olası bir depremde başta kamu binaları olmak üzere konutlar, işyerleri ağır hasar görecek, çok sayıda bina yıkılacak, can ve mal kayıpları yaşanacaktır. Bir doğa olayı olan depremin, doğal afete dönüşmesini önlemenin yolu, yapı denetim sisteminden geçmektedir. ınşaat Mühendisleri Odası, yasanın eksikliklerinin giderilmesi ve ülke genelinde uygulanması noktasında ısrarcı olmak, konuyu bıkıp usanmadan kamuoyu gündemine taşımak kararlığındadır. Söylerime burada son veriyorum.
 
Ancak son sözlerimi bir çağrıyla yapmak istiyorum. ıMO, siyasi iktidarı, bilimi dayanak almaya, insanın, toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya, Yapı Denetim Yasası’nda gereken iyileştirmeleri yapmaya, Yapı Denetim Yasası ile birlikte ımar Kanunu, Afet Kanunu, yerel yönetimlerle ilgili kanunlar, mühendislik ve mimarlık hizmetlerini düzenleyen kanunları değiştirmeye, Doğal Afet Sigortası (DASK) yeniden düzenlenmeye çağırmaktadır. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir