İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

MKÜ Tahribata El Koydu…

Taş ocaklarında patlayan dinamitler başta olmak üzere çeşitli etkenlerin neden olduğu Habib-i Neccar dağındaki tahribatları engellemek için mücadele kararı alan MKü senatosu yaptırım için ortak mücadele çağrısı yaptı.
 
MKü Rektörü Prof. Dr. şerafettin Canda Senatoyu topladı ve hiçbir soruya açık kapı bırakmadan Habib-i Neccar Dağının neden koruma altına alınması gerektiğini bir bildiriyle ortaya koydu. Habib-i Neccar Dağının Hıristiyanlık dönemine ait St. Pierre Kilisesi, kutsal inziva odaları başta olmak üzere şehir surları, demirkapı anıtı, toprak altındaki kentsel kalıntılar, antik su kanalları ve su kaynakları ile bitkisel ve hayvansal canlı varlıkları gibi çok önemli değerleri bünyesinde barındırdığına dikkat çeken Rektör Canda, bu değerlerin korunabilmesi için acilen dağın koruma altına alınması gerektiğine işaret etti.
 
2004 yılından bu yana MKü ilgili bölümlerinin bu konuda çalışmalar yaptığını hatırlatan MKü Rektörü Prof. Dr. şerfattin Canda, Habib-i Neccar Dağının bünyesinde barındırdığı kutsal mekânlar yanı sıra sahip olduğu bitki örtüsü ve hayvansal çeşitlilik ile insanlık için geçmişte ve günümüzde doğal bir zenginlik alanı olduğunu söyledi.
 
ARKEOLOJıK VE DOğAL SıT ALANI ıLAN EDıLMELı
 
Açıklamasına devamla St. Pierre Kilisesi ve Habib-i Neccar Dağının Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunca, bir bölümünün arkeolojik ve doğal sit alanı olarak koruma altına alındığını ancak büyük bir kısmının bu kapsam dışında bırakıldığını hatırlatan Canda, semavi dinler için kutsal, insanlık tarihi için bir kültür varlığı olarak değer taşıyan Habib-i Neccar dağının, bir bütün olarak ele alınmasını ve içerdiği tarihi, kültürel, arkeolojik ve doğal değerler bakımından arkeolojik ve doğal sit kapsamı altına alınması gerektiğine vurgu yaptı. Son zamanlarda St. Pierre Kilisesinin bulunduğu alanda dağdan kayaların düşmesinin can kaybına yol açtığını ve Kilisesinin bir süre ziyaretçilere kapalı tutulduğunu hatırlatan Rektör Canda, “Bu olay kilisenin çevresi ile birlikte yıkım ve yok olma tehdidi altında olduğunu göstermektedir” dedi.
 
TAş OCAKLARI SORUNU
 
Habib-i Neccar dağında korunması gereken değerlere en büyük zararı, çevrede kurulan taş ocaklarının verdiğini söyleyen Prof. Dr. Canda, dağın morfolojik yapısı başta olmak üzere antik değerlere, bitkisel ve hayvansal varlık üzerinde geriye dönülemez yıkıma yol açan etkenlerin, girişimlerin, yapılaşmanın, maden aramalarının ve taş ocaklarının dinamitler vasıtasıyla yaratıkları yer sarsıntılarının yol açtığı dolaylı ve doğrudan tahribatın mutlaka önlenmesi gerektiğini ifade etti.
 
AMıK GöLü VE ROMA KöPRüSü HATIRLATMASI
 
Hatay’ın ve Hataylıların Amik Gölü ve Roma Köprüsü gibi çok değerli iki varlığını duyarsızlık ve bilinçsizlik nedeniyle yitirdiğini anımsatarak konuşmasını sürdüren Canda, aynı şekilde Hatay’ın ve Türkiye’nin en önemli antik değerleri arasında yer alan St. Pierre Kilisesi ve çevresini içeren Habib-i Neccar dağının da aynı akıbete doğru yol aldığını söyledi. “Bu dağın göz göre göre yok edilmesine dur demek, duyarlı her Hataylının birinci görevidir” şeklinde sözlerini sürdüren Canda, “çünkü bu varlıklar tüm toplumumuzun ve insanlığın ortak kültürel ve tarihi değerleridir” ifadesinde bulundu. Ulu önder Atatürk’ün ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür’ sözünü hatırlatan Canda, “Doğal ve kültürel zenginliklerimizin korunması temel ilkemizdir. Kızılderili bir bilgenin de dediği gibi ‘bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık” dedi.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir